
07 Tem “Daha”ya ulaşabilir miyiz?
Çoğumuzun hayatının bir hedefi var. Ona odaklanmış, koşup duruyoruz. Daha büyük ev, daha yeni model araba, daha fazla bilgi, daha çok konfor, daha gençlik, daha güzellik, daha fazla giysi, daha para, daha çok tatil, daha çok arkadaş, daha fazla tanınmış olmak, daha çok sevilmek, daha fazla takdir, daha fazla saygınlık, daha daha, neler .
İnanıyoruz ki o “daha” hedefine ulaştığımız zaman içimizdeki huzursuzluk yok olacak, bitmeyen çabalama ve yetememe hali ortadan kalkacak ve o aranan, özlenen huzura kavuşulacak. Huzur dışarılarda, uzakta bir yerlerde zannediyoruz. Ve ona dışarıdaki bir hedefe varınca kavuşacağımıza inanıyoruz.
Buna düşünceye inanarak koşuyoruz “daha”nın peşinde. İçimizdeki telaşın, hüznün, yetersizlik, ve yanlızlık duygusunun nedenlerinden biri bu. İleride, gelecekte, bilinmeyen bir zamanda kavuşmayı hedef koyduğumuz “daha” ile buluşmak bize özlenen huzuru getirecek. Bu inançla koşuyoruz. Hepimiz doğal halimiz olan huzura ulaşmanın gayreti içindeyiz.
Bununla birlikte hepimizin farkettiği ve devamlı gözardı ettiği bir durum söz konusu. Kendimiz için hedef koyduğumuz “daha” ya yaklaşır gibi olduğumuz veya ulaştığımız zaman dahi beklenen huzur ve tatmin kısa süreli oluyor. Huzursuzluk tekrar beliriyor.
“Daha” çöldeki bir serap gibi bizden kaçıyor. “ Şu olursa huzurlu olurum” noktasını her yakaladığımızda hedef yer değiştiriyor, uzaklaşıyor ve bizi peşinde koşturmaya devam ediyor. Bu bitmez çabanın içinde hayatıızın tek gerçeği olan “Şimdi”yi, “An”ı kaçırıyoruz. İçinde olduğumuz anın bize sunduklarının tadını çıkarmak ve mutlu olmak bir yana, sahip olduğumuz güzelikleri tanımamıza, takdir etmemize ve şükretmemize imkan olmuyor.